Kur’ân tefsiri Risale-i Nur Külliyatı müellifi Bediüzzaman Said Nursî’nin merhum Adnan Menderes’e “İslâm kahramanı” takdirinin mânâsı ulvîdir. En önemli sebebi de Menderes’in ve Demokratların vatana, millete ve İslâmiyete hizmetleridir.
Zira tek parti döneminde dine ve dindarlara reva görülen onca baskıdan sonra 1950’de millet irâdesiyle iktidara gelen Demokrat Parti ve Menderes’in temel vasfı, din ve vicdan hürriyetiyle din eğitimi ve öğretimine imkân tanımaktır.
İlk icraat olarak ezân-ı Muhammedî yasağının kaldırılıp aslına çevrilmesinin ardından, müfredata din dersleri konulup din eğitimi ve öğretimini veren okulların açılmasıdır.
Bediüzzaman, evvela “demokratlığın” anlamını açıklar.
“Kalbe ihtar edilen ictimâî hayatımıza âit bir hakîkat” başlıklı lâhika mektubunda, “İslâmiyetin bir kânun-u esâsisi (temel kanunu ve kuralı) olan hadîs-i şerifte ‘Bir kavmin reisi hizmetkârıdır; memuriyet, emirlik ise, reislik değil, millete hizmetkârlıktır.’ Demokratlık, hürriyet-i vicdan, İslâmiyetin bu kânun-u esâsisine dayanabilir. Çünkü kuvvet kanunda olmasa şahsa geçer” hakikatını beyânla, “dindar ve dine hürmetkâr Demokratların İslâm hakikatlerini nokta-i istinad (dayanak noktası) yapmaya mecbur olduklarını” ifâde eder. (Emirdağ Lâhikası, 387-388)
Bunun içindir ki, “Ahrârlar” dediği “hürriyetperver Demokratlar”ın muvaffakiyetlerine çok duâ ettiğini belirtir; Ahrârların “mutlak isdibdâdı” kaldırıp “gerçek hürriyet”e vesîle olacakları” tesbiti ve temennisinde bulunur. (a.g.e., 267)
Yine bunun içindir ki her türlü “istibdat, tahakküm, keyfî muamele ve cebir”e karşı Bediüzzaman, “dersleriyle, talebeleriyle Demokratlara yardıma” dâvet eder; “Demokratlara mânevî kuvvet ve nokta-i istinad (dayanak noktası) olmanın” gereğini ders verir ve “Demokratlara kuvvet verilmesini” tavsiye eder.
Bediüzzaman’ın “lâhika mektupları” arasına aldığı “Demokrat Nur talebeleri” imzalı “Sayın Adnan Menderes” hitabıyla başlayan mektubun sonunda, “Sizin gibi ‘dinin icâplarını yerine getireceğiz, din bu memleket için hiçbir tehlike teşkil etmez’ diyen bir başvekil” nitelemesini yapar. Din hürriyetinin temini, din derslerinin mekteplerde okutulması, başta imam hatipler ve daha sonra yüksek İslâm enstitülerinin açılmasıyla, dinî tedrisatı ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi icraatlarını tebrik eder… (a.g.e., 423)
“MÜSLÜMAN KALMANIN ŞARTI; MİLLETİN DİNİNİ ÖĞRENMESİDİR...”
Başbakan Adnan Menderes, 1957’deki “Konya Nutku”nda, “Türk milleti Müslümandır. Ve Müslüman olarak kalacaktır. Evvelâ kendine ve gelecek nesillere dinini telkin etmesi, onun esâsını ve kâidelerini öğretmesi ebediyyen Müslüman kalmasının münâkaşa götürmez bir şartıdır. Halbuki mekteplerde din dersi olmayınca evlâdına kendi dinini telkin etmek ve öğretmek isteyen vatandaşlar bu imkânlardan mahrum edilmiş olurlar. Müslüman çocuğu dinini öğrenmek gibi pek tabiî bir haktan mahrum edilmemek icâb eder. Böyle mahrumiyet ve imkânsızlık vicdan hürriyetine uygundur denilmez. Bu itîbarla, orta mekteplerimize din dersleri koymak, yerinde bir tedbir olacaktır” diye açıkça din eğitimi ve öğretimi perspektifini büyük bir dirâyet ve cesâretle ortaya koyar.
Demokrat Parti’nin “laiklik telâkkisi”ni, “bir taraftan din ile siyasetin birbirinden ayrılması diğer taraftan ise vicdan hürriyeti mânâsına geldiğini” târif eden Menderes, “Dinsiz bir cemiyetin, bir milletin pâyidar olabileceğine inanmıyoruz” tavzihini yapar. En ileri milletlerin dahi din ile siyaset ve dünya işlerini birbirinden ayırdıktan sonra ne derece dinlerine bağlı kaldıklarını bildiklerini belirtir. “Bugünkü seviye ile asil milletimize ‘taassup’ isnâdının revâ görülemeyeceğini” anlatır.
Peşinden de, dini derslerini verecek muallimlerin ve “din görevlileri”nin yetimesi için din eğitimini ve öğretimin verecek orta, lise ve yüksek okullar için, “İslâmlık, milletimizin vicdanında en musaffa seviyesini bulmuştur. Müslümanlığı ve onun esâslarını, fârizalarını (fazlarını) ve kâidelerini kifâyetle tekin edip öğretecek öğretmenlerimizin yetiştirilmesine ayrıca gayret sarfedilecektir” hizmet ufkunu açılar. Ve lise derecesinde ilk mezunlarını verecek imam hatip okullarından sonra ileri seviyede din tahsili veren tedris dinî müesseselerin yurtta fazlalaştırılmasını müjdeler…
Menderes’in daha sonra çokça tartışılacak olan, doğrusu 27 Mayıs darbesine ve dâvâ arkadaşlarıyla beraber darağacına giden serencâmda bir kısım ifesad şebekelerince bahane edilip düğmeye basılmasına sebep olduğu iddia edilen sözkonusu “Konya Nutku”nu “lâhika mektupları” arasına alan Bediüzzaman, “Nutka dair açıklama”da, “Risale-i Nur’un serbestiyetine dâir bir sebep ve sened göstermekle Anadolu’daki Müslümanları ve Nurun bütün talebelerini ona (Menderes’e ve Demokratlara) bir mânevî kuvvet ve duacı yapmak” temennisinde bulunur.
“Başvekilin Konya’daki ehemmiyetli nutku için umum Nur talebeleri ve mektepli mâsum çocuklar nâmına yazmayı düşündüğümüz ‘tebrik’ yerine bir ‘hâşiye” olarak ekler. “Mânevî irtibat” hattının enginliğini gösterir. Devamında da “Konya’da Başvekilin bu nutkunun bahaneleri reddeden bir hakikat” olduğunu ilâve eder. (a.g.e., 418-419)
“İSLÂMİYETİN KAHRAMANI ADNAN BEY’E…”
Bu vaadi Demokrat Parti’nin Maarif Vekili Tevfik İleri de te’yid eder. 20 Aralık 1952’deki Meclis konuşmasında, “Bizim için yol, köprü, mektep yapmak nasıl sırf bu millete hizmet için yapılan işlerse, imam hatip okullarını açmak ve din bilgisini Müslüman çocuklarına en müsbet şekilde mekteplerimizde vermek de tamamıyla politikadan uzak bir millet hizmetidir” diyen İleri, Menderes’in din eğitimi ve öğretimi müjdesini hakkıyla tahakkuk ettirir.
El hak, Menderes’in başında bulunduğu Demokrat Parti ve devamı partiler Adalet Partisi ve Doğru Yol Partisi iktidarlarında, din derslerinin okullara ders olarak konulmasıyla, 571 imam hatip okulunun, onlarca yüksek İslâm enstitüsünün ve İlâhiyat fakültesinin, binlerce Kur’ân kursunun açılmasıyla bu hizmet kâmilen yerine getirilir.
Mekteplerde din derslerinin konulması, imam hatiplerin yaygınlaştırılması ve yüksek İslâm enstitüleri kanununu çıkartılarak din eğitim ve öğretimi tedrisatı için öğretmenlerin yetişmesi için gösterdiği gayretlerden dolayı Bediüzzaman, Başvekil merhum Adnan Menderes’le birlikte Maarif Vekili İleri’ye takdirlerini yazar.
Eserlerinde, “Vicdanın ziyâsının (ışığının) din ilimleri, aklın nurunun (aydınlanmasının) fen ilimleri” ile olacağını, din ve müsbet ilimlerin birlikte okunmasının maddî ve mânevî kalınmayı sağlayacağını belirten Bediüzzaman, bundandır ki “Yeni hükûmetin Maarif Vekili bu hakikatı hissetmiş ki, seleflerine muhalif olarak en ziyâde iman hakikatlerinin neşrine, din derslerine ehemmiyet veriyor” ifâdesini kaydeder.
“Hem mezkûr hakikati, hem Ankara, hem İstanbul üniversiteleri o dehşetli, tahribatçı kuvvete karşı hem vatanı, hem gençliği kurtaracak hakâik-i Kur’âniye ve imaniye olduğunu kat’iyen bildiler ki, Ankara’daki üniversiteliler bin yediyüz imza ile Maarif vekilinin din derslerini cebrî mekteplere koyması için tebrik etmişler” diye lâhikada neşreder. Başvekili tebrik ettiği gibi, “Bütün ruh-u cânımla Maarif Vekilini tebrik ediyorum” diye yazar. (a.g.e., 300-301, 402-403)
Yine 1959 sonlarında, “Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslâmiyete ciddî taraftar Dahiliye Vekili Nâmık Gedik’i görmek ve İslâmiyetin kahramanı olan Adnan Beye ve Tevfik İleri gibi mühim zâtlara bir hakîkatı söylemektir ki ‘Hem Demokrata ezân-ı Muhammedî gibi çok kuvvet vermek ve Risale-i Nur’un neşrine müsaadesi gibi çok taraftar olmak ve âlem-i İslâmı, hattâ bir kısım Hıristiyan devletlerini de memnun etmek için, Ayasofya’yı muzahrafattan (pisliklerden, putlardan) temizleyip ibadet mahalli yapmaktır. Bu ise, bu mesele için otuz sene siyaseti terk ettiğim halde, bu nokta hatırı için Nâmık Gedik’i görmek istedim ve geldim. Adnan Bey, Nâmık Gedik ve Tevfik İleri gibi zâtların hatırı için başka yere gitmedim” beyânında bulunur. (a.g.e., 449-450)
Keza “Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile sohbet etmek istedim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için, o sûrî (yüzyüze) konuşma yerine bu mektup benim bedelime konuşsun” diye başlayan mektubu gibi, vatan ve millete dair meselelerde yazılan ve “içtimâî hayatımıza ait” mektuplarının başında, “İslâm kahramanı” hitâbını derceder… (Tarihçe-i Hayat, 534)
YÜKSEK İSLÂM ENSTİTÜLERİ KANUNU
Doğrusu, Demokrat Parti mebuslarından merhum Gıyasettin Emre’nin naklettiği Yüksek İslâm Enstitüleri kanununun çıkarılması, Demokrat Partinin dine ve din tedrisatına verdiği hizmetin açık bir göstergesidir:
“Milletvekili olduğum dönemde hep Maarif Encümeninde (Millî Eğitim Komisyonunda) görev yaptım. Bu teklif yapıldığında Ağrı Milletvekili Celâl Yardımcı Millî Eğitim Bakanı idi. Bu teklif Bakanlığa gidip döndüğünde bazı değişikliklerin yapıldığını gördük. Teklif, ‘Yüksek İlâhiyat Enstitüsü kanun tasarısı’ olarak Komisyona girdi.
“Demokrat Parti’den 12 milletvekili Menderes’i ziyaret ettik. Arkadaşlar bu işe büyük ehemmiyet veriyorum diye beni sözcü seçtiler. Menderes’e, ‘Biz size bu teklifi getirmiştik. Siz de okudunuz ve bazı ilâveler yapmıştınız. Ama Millî Eğitim Bakanlığında değiştirildi. Komisyonda DP’li milletvekilleri CHP ile ortak hareket ediyorlar’ diye şikâyet ettik. Menderes, ‘Bu komisyona hükûmetin mümessili olarak kim gelmişti?’ diye sordu. Biz de, ‘Bakanlık Müsteşarı Kemal Bey geldi’ dedik.
“Menderes hemen dönemin Millî Eğitim Bakanı Celâl Yardımcı’yı aradı. Hiddetle, ‘Celâl! Sen Kör Kemal’in mason olduğunu bilmiyor musun? Böyle mühim bir mevzuda neden komisyona kendiniz gitmiyorsunuz da onu gönderiyorsunuz? Bu defadaki oturumda sen gideceksin. Eski metne muhalefet eden Demokrat Partilileri tesbit edip derhal bana bildireceksin!’ dedi.
“Menderes ayrıca tasarıya bizzat el yazısıyla, ‘öğretim üyesi yetişinceye kadar medrese hocaları da Yüksek İslâm Enstitülerinde ders verebilirler’ maddesini ekledi.
“Bakan komisyona gelip, Menderes’in bu konudaki düşüncesi milletvekilleri arasında yayılınca Demokrat Partili milletvekilleri bu sefer muhalefetle birlikte hareket edemediler. Bizim teklifimiz aynen Encümenden ve Meclis Genel Kurulundan geçti. Böylece Yüksek İslâm Enstitüleri kanunu kabul edildi.
“Daha sonra ‘teşekkür’ için aynı arkadaşlarla beraber Menderes’e ziyârete gittik...”
MÂNEVÎ DEĞERLERE HİZMET ŞUURU…
Kısacası, Menderes ve Demokratların Türkiye’ye birkaç Türkiye katan maddî kalkınma icraatları, demokrasiye ve özgürlükleri geliştirilmesinin yanısıra başta din eğitimi ve öğretimi olmak üzere fevkalâde kıymetdâr mânevî hizmetleri, Demokratların Bediüzzaman’ın duâzına mazhariyetlerin ve “İslâm kahramanı Adnan Menderes” hitabının izâhıdır…
Demokratların, vatana, millete ve mânevî değerlere, mukaddeslere hizmetleri bir yana; merhum Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın ve bütün mazlum Demokratların “20. yüzyılın Kerbelâsı” Yassıada zindanında zâlime ve zulme asil direnç ve izzetli duruşları, Demokrat Parti’nin misyonunun değerini ve Bediüzzaman’ın Menderes’e “İslâm kahramanı”, dâvâ arkadaşlarına “İslâmiyete taraftar ciddî zâtlar” hitabının anlamını okutturur.
Demokrasi şehidi Menderes’e ve âhirete göçen Demokrat dâvâ arkadaşlarına binler fâtihalar…
Cevher İLHAN